Ortadoğu Mitolojisi Ortadoğu Tarihi

Bereketli Hilal

Bereketli Hilal, radyokarbon tarihleme verilerine göre MÖ 9. binyılın başlarından itibaren Orta Doğu ve Akdeniz havzasında avcı-toplayıcı grupların ilk yerleşik tarım topluluklarına dönüşmesine[1] ev sahipliği yaptığı için “Medeniyetin beşiği” olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzün Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Ürdün, Mısır’ın kuzeydoğu ve Nil vadi bölgelerinin yanı sıra Türkiye’nin güneydoğusu ve İran’ın batısını da kapsayan hilal formunda bir bölgenin adıdır[2]. Bölgenin iklim ve coğrafyası tarıma elverişli olduğundan avcı-toplayıcı toplumlar burada yerleşik topluluklara dönüşmüşlerdir[3]. İklim yarı kurak olmakla birlikte Mezopotamya’da Dicle ve Fırat Nehirlerinin, Mısır’da ise Nil nehrinin oluşturduğu nem ve tarım arazilerine yakınlığı ekinlerin yetiştirilmesini sağlamıştır. Suya kolay erişim imkânı sadece tarım değil aynı zamanda ticaret yollarının oluşmasına yardımcı olmuştur.

Bereketli Hilal Tanımı

Bir harita üzerinde Bereketli Hilal gerçekten hilal formunda görülmektedir: Güneyde Mısır’ın Sina Yarımadası’ndaki Nil Nehri’nden kuzeyde Türkiye’nin güneyine

1916’da James Henry Breasted tarafından tasvir edildiği şekliyle “Bereketli Hilal”

kadar uzanan hilal batıda Akdeniz, Doğu’da Basra Körfezi ile sınırlıdır. Hilalin dış sınırının çevresinde kuzeyinde Doğu Anadolu yaylaları, batıda Sahra Çölü, güneyde Sudan ve doğuda İran Platosu bulunurken, Dicle ve Fırat tam kalbinde akmaktadır.

Bereketli Hilal (Fertile Crescent) terimi ilk olarak 1916’da Amerikalı Mısırbilimci ve Oryantalist James Henry Breasted tarafından ‘Antik Çağlar: Erken Dünyanın Tarihi adlı kitabında şu ifadelerle birlikte kullanıldıktan sonra benimsenip, popüler hale gelmiştir:

“Bu bereketli hilal, açık tarafı güneye doğru, batı ucu Akdeniz’in güneydoğu köşesinde, Arabistan’ın tam kuzeyinde ve doğu ucu Pers Körfezi’nin kuzey ucunda olmak üzere yarım daire şeklindedir”[4].

Breasted, Bereketli Hilal’i, iki çölün ekilebilir saçakları olarak kabul etmiş, Güneydoğu Anadolu, Arabistan’ın Sina çölü ve Mısır’ın Sahra çölü arasında sıkışmış orak biçimli bir yarı daire olarak düşünmüştür. Bununla birlikte Bereketli Hilal Mezopotamya hükümdarları tarafından hiçbir zaman tek bir bölge olarak algılanmamıştır. Tarihçi Thomas Scheffler, Breasted’in I. Dünya Savaşı sırasında kullandığı ifadenin dönemin emperyalist görüşünü yansıttığını dahası tarımcı ova halklarının yaşadığı bölgenin,  kuzeyli güçlü savaşçılar olan Osmanlı Türklerince işgalinde de Kitabı Mukaddes’teki çiftçi Habil ile avcı Kabil’in mücadelesine atıf yapıldığını iddia etmiştir.

Bereketli Hilal, Eski Ahit’in Tekvin bölümünde ağırlıklı yeri olan bölgeyle örtüşür; Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına kaynaklık eden Babil, Asur, Fenike gibi ülkeleri de içine alır.

Uygarlığın beşiği

Bereketli Hilal, geçmişte özellikle Mezopotamya ve Nil vadisinde, muhtemelen bugüne göre daha ılıman bir iklime sahip olan verimli arazileri Sümer, Babil, Asur, Mısır ve Fenike gibi tarımda sulama kullanan dünyanın en eski uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır. Hilal içinde, sakinlerini ehlileştirme zahmetine bile sokmayacak kadar bol miktarda bitki ve hayvan mevcuttu. Akademisyenler Tarım Devrimi’nin burada başladığına inanıyorlar. Mezopotamya’nın ilk sakinleri Dicle ve Fırat nehir vadilerinin üst kısımları boyunca çamur ve tuğladan yapılmış dairesel konutlarda yaşıyordu.

Bu uygarlıklar bilim, teknoloji, yazı, edebiyat, din, tarım teknikleri, matematik, astronomi, astroloji, hayvancılık, uzak yerlerle ticaret, tıbbi uygulamalar, zaman kavramını geliştirerek uygarlığa kazandırmışlardır. İsrail’deki Tabun ve Es Skhul mağaralarında modern öncesi ve ilk modern insanların iskeletlerine rastlanmış olup, bölgede Pleistosen avcı-toplayıcılar ve Epipalaeolitik yarı yerleşik avcıların varlığı bilinmektedir. MÖ 9.000’lere tarihlenen ve Göbekli Tepe ve Jericho (Tell es-Sultan) gibi bilinen Neolitik tarım yerleşimleri yine burada ortaya çıkarılmıştır. Ürdün Vadisi’ndeki Gilgal I’de tarih öncesi çekirdeksiz incirler keşfedildiğinde incir ağaçlarının yaklaşık 11.400 yıl önce buraya dikildiği anlaşılmıştır.

Bölgede MÖ 10 binlerde sığır, koyun, keçi, evcil domuz ve evcil kaz gibi hayvanların evcilleştirilmesi başladığında, MÖ 9 binlere kadar tahıl ekimi yaygınlaşmış, MÖ 5 binlerde ise tarımda sulama uygulaması geliştirilmiş, MÖ 4500’lerde ise yününden faydalanmak için koyun yetiştiriciliği yaygın olarak yapılmıştır. Yeryüzünde bitki ve hayvanların evcilleştirilme tarihleri ve sıraları farklıdır: Price ve Bar-Yosef, Bereketli Hilal’de önce MÖ. 9500’lerde 3 çeşit tahılın (siyez buğdayı, gernik buğdayı ve arpa) 1000 yıl kadar sonra ise toynaklı hayvanların (keçi, koyun, domuz, sığır) evcilleştirilmeye başladığını ileri sürmüştür. Güney Amerika’da evcil bitkiler MÖ. 8000’de evcil hayvanlar ise MÖ 4000’lerde, Afrika’da ise tam tersine önce evcil hayvanlar MÖ 7000’lerde sonra evcil bitkiler MÖ 3 binlerde ortaya çıkmıştır[5]. Küçük kediler (Felis silvestris) de yine Bereketli Hilal bölgesinde evcilleştirilmiştir. Bölgede en erken tarıma dair kanıtlar bugünkü Suriye’de Fırat Nehri kıyısında kurulmuş küçük bir köy olan Tell Abu Hureyra arkeolojik bölgesinden bulunmuş olup, MÖ 11.500- 7.000 arasına tarihlenmiştir. Bölge sakinleri MÖ 9.700 civarında yabani tahılları hasat etmeye başlamadan önce ceylan ve diğer av hayvanlarını avlamıştır. Tell Abu Hureyra’da tahıl öğütmek için birkaç büyük taş alet de bulunmuştur.

Sümerler

Kökenleri tartışmalı olan Sümerler, antik Mezopotamya’da bilinen en eski medeniyet olup, dünyanın herhangi bir yerinde kurulan ilk insan medeniyeti oldukları sanılmaktadır. Kendilerine “Kara başlılar” anlamında Sag-giga adını veren Sümerler, bronz kullanmış, sulama için kanal kullanımına öncülük etmiş, en eski yazı biçimlerinden biri olan çivi yazısını icat etmiş ve ziggurat denilen büyük basamaklı piramitleri inşa etmişlerdir. Sümer edebiyatının en önemli örneği 3.000 satırlık Gılgamış Destanı şiiri sonsuz yaşamın sırrını arayan Sümer kralı Gılgamış’ın maceralarını konu almaktaydı. Bugün Güney Irak’ta yer alan muazzam bir tapınak ve Sümer mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan Ur Ziggurat’ı MÖ 2100 civarında inşa edilmişti. Bilinen en eski kütüphaneler Nippur’da (Sümer) ve Ebla’da (Suriye) kurulmuştur. MÖ 25. yüzyılda Lagaş şehrinin kralı Eannatum (Ensi), askeri bir sefer başlatarak tüm Sümer şehirlerini fethetmekle kalmamış, Elam’ı kendine itaat ettirmiş, Susa ve diğer birkaç İran kentini yok ederek ve etki alanını genişletmiştir.

Eridu ve Uruk

Mezopotamya’da kurulan ilk şehirler MÖ 5400’de Eridu daha sonra Uruk olup, merkezinde bir koruyucu tanrı ya da tanrıçaya adanmış bir tapınak olup, bir rahip ya da bir kral tarafından yönetilen yaklaşık bir düzine bağımsız şehir devleti Sümerler tarafından kurulmuştur. Sümer şehri Eridu, dünyanın ilk şehri olarak kabul edilmekte olup, Ubaidyalılar[6] veya Obeyd halkı olarak bilinen tarih öncesi insanların Sümer’de tarım için bataklıkları boşaltan, ticareti geliştiren ve sanayi kuran ilk medeniyet gücü olduğuna inanılmaktadır. En önemli Sümer şehri, Irak’taki modern Samawah şehrinin yaklaşık 30 km doğusunda bulunan Uruk olup, Sümer’de kentleşme ve devlet oluşumunda öncü bir rol oynamıştır. Uruk’un büyümesi onu hem nüfus hem de siyasi açıdan en önemli Sümer yerleşimi haline getirmiştir. Uruk kenti MÖ 2900 civarında, 6 km²lik etrafı surlarla çevrili bir alanda yaşayan 40.000 ila 80.000 arasında bir nüfusa sahipti ki o dönem için dünyanın en büyük şehri kabul edilmektedir. MÖ.2000lerin başlarında önemini yitirmişse de MS 651’de Müslümanlarca fethinden kısa bir süre önce terk edilene kadar varlığını sürdürmüştür.

Sümer Birası

Buğdayın yanı sıra kavılca buğdayı, çavdar, arpa gibi diğer tahıllar hatta keten, mercimek, bezelye, nohut ve çeşitli baklagillerin ve ekildiği yerleşimlerde tapınak komplekslerinin rahipleri gıda dağıtımından ve ticaret fazlasının kontrolünden sorumluydu. Zamanla daha fazla hayvan türü evcilleştirildi ki MÖ 3500’lerden kalan tasvirlerde özellikle Saluki adıyla bilinen bir köpek türünün yanı sıra tazı ve mastif gibi diğer türlerin varlığı görülmüştür. Dicle ve Fırat Nehirleri boyunca kurulan yerleşimlerde Sümer bira tanrıça Ninkasi’nin onuruna dünyanın en eski biraları üretilmiş hatta Ninkasi’nin övüldüğü MÖ 1800’lere tarihlenen bir ilahide Sümer birasının tarifi kayda geçirilmiştir. Tanrıların hediyesi olarak kabul edilen Sümer birası günümüzde üretilenlerden oldukça farklıydı. Yoğun kıvamlıydı dahası mayalanma işleminin kalıntılarını filtrelemek için bir pipetle tüketilmesi gerekiyordu. Biranın ilk olarak nasıl bulunduğu bilinmiyorsa da fırıncıların stokladığı arpa ve buğdayların mayalanırken tesadüfen geliştirildiği sanılmaktadır. Bira yapımına dair en eski kanıt İran’daki Godin Tepe’de yer alan en uzak Sümer yerleşiminde bulunmuştur.

Ticaret

Sümerler döneminde Güney Arabistan, Mısır’daki Saba Krallığı ve Afrika’daki Kuş Krallığı ile uzun mesafeli ticaret yapılıyordu. MÖ 2300’lere gelindiğinde donyağı ve külden sabun üretilmiş, kişisel hijyen dışında tanrıların önüne topluluk halinde temiz çıkmak için kullanılmıştır. Din adamları özellikle temizlik konusunda hassas olup, sabun kullanımı dışında tapınaklarda aynalar, kozmetik kavanozlar, taraklar, saç fırçaları ve diş fırçalarının bulunması temizlik ve kişisel bakımın ibadet açısından da önemli olduğunu göstermektedir.

Akadlar

Mezopotamya halkı dünyadaki ilk çok kültürlü imparatorluk olan Akad’ın yükselişine kadar ayrı kent şehirlerinde yaşamıştır. MÖ 2334-2279 arasında Akad imparatoru Büyük Sargon Mezopotamya’ya hükmederken kızı Enheduanna (MÖ 2285-2250) büyük bina projelerinin, sanat eserlerinin ve dini edebiyatın geliştirilmesine izin vermiştir. 2334-2279’dan Akkad’dan Sargon’un (Büyük Sargon) Mezopotamya’yı yönettiği dönemde büyük yapı projeleri, sanat eserleri ve dini edebiyatın gelişmesine izin vermiştir.  Ekişnugal tapınağına başrahibe ve tarihin adı bilinen ilk kadın şairi olan kızı Enheduanna (MÖ 2285-2250) bu dönemde aşk tanrıçası İnanna’ya yazdığı lirik şiirleriyle ünlenmiştir.

Babil

MÖ 2000’e gelindiğinde Bereketli Hilal’e Babil hükmetmeye başlarken, başta Hammurabi’nin ünlü kanunlarıyla hukuk, Gılgamış Destanı’yla edebiyat, Babil panteonunu geliştirerek din olmak üzere bilim, teknoloji, matematik ve astronomi alanlarında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. MÖ 1900-1400’den itibaren Bereketli Hilal ile Avrupa, Mısır, Fenike ve Hindistan arasında ticaret geliştikçe okuma-yazma, kültür ve din bu bölgelere yayılmıştır. Yazı, hasat ve bilgeliğin koruyucusu olan tanrıça Nisaba, Sümer’den uzak bölgelerde tanınmış ve ibadet edilmiştir. Mezopotamya birası ticarette değerli bir mal olarak ihraç edilirken en önemli Mezopotamya tanrıları ticaret yolları boyunca farklı coğrafyalara taşınmıştır.

Asurlular

Bölge çağlar boyunca birçok kez el değiştirmiş MÖ 912’de Asurlular Bereketli Hilal’i ele geçirmekle kalmamış büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Yeni Asur İmparatorluğu, III. Tiglath Pileser (MÖ 745-727), II. Sargon (MÖ 722-705), Sennacherib (MÖ 705-681), Esarhaddon (MÖ 705-681) ve Asurbanipal (MÖ 668-627) gibi becerkli ve hırslı kralların liderliğinde yükselmiştir. Bunlardan Asurbanipal bölgenin tüm edebi eserlerini kopyalayıp büyük kütüphanesinde saklayacak denli bilgiye değer vermiştir. Yeni Asur İmparatorluğu’nun başkenti MÖ 612’de düştüğünde, işgalci güçler şehirlerin kütüphanelerini ateşe vermiş, kil tabletler ateşte iyice sertleştiğinden günümüze ulaşabilmişlerdir. Yani ilginç bir şekilde istilacılar, istemeden yok etmek istedikleri kültürün korunmasını sağlamıştır.

Neo-Babil

MÖ 580’de, II. Nebukadnetsar (MÖ 634-562) yönetimindeki Neo-Babil Keldani İmparatorluğu bölgeye hâkim olurken, Babil dünyanın en büyük şehri olarak gelişmiştir. Söylenceye göre Nebuchadnezzar, karısının anavatanını hatırlatması için ünlü Babil’in Asma Bahçeleri’ni yaratmıştı. MÖ 539’da Babil, Opis Savaşı’ndan sonra Büyük Kyrus’a tarafından ele geçirildiğinde Neo-Babil imparatorluğunun toprakları Birinci Pers İmparatorluğu olarak da bilinen Ahameniş İmparatorluğu’nun kontrolü altına girmiştir.

Sonrası

MÖ 334’te Büyük İskender bölgeyi işgal ettikten sonra MS 116’da Roma‘nın gelene dek Parthlar tarafından yönetildi. Kısa ömürlü Roma ilhakından sonra, bölge önce MS 226 dolaylarında Sasaniler ardından MS 7. Yüzyılda Müslüman Araplar tarafından fethedilmiştir. Askeri fetihlerin neden olduğu yıkımlar, deprem ve yangın gibi doğal nedenler, düzensiz kentleşme ve toprağın aşırı kullanımı, Bereketli Hilal kentlerinin öneminin azalmasına ve nihayetinde terk edilmesine neden olmuştur. Mezopotamyalıların tanrılar tarafından inşa edildiğine ve yeryüzünün ilk şehri olduğuna inandığı Eridu şehri, MÖ 600’den beri terk edilmiş durumdadır. Gılgamış’ın kültür, yazı, hukuk ve bilim ile ilişkilendirilen Uruk şehri ise daha MÖ 630’larda harabeye dönüşmüştü.

MS 630’dan beri Gılgamış’ın şehri Uruk ve yüksek kültür, yazı, hukuk, bilim ve antik dünyada her türlü öğrenme boş bir harabeydi. Babil’in adı sonsuza dek İncil anlatılarını yazan daha sonraki İbranice yazarlar tarafından günah ve yolsuzlukla ilişkilendirilecekti, ancak zamanında bir öğrenme ve medeniyet merkezi olarak büyük saygı görüyordu. Bir zamanlar bilgi ve medeniyet merkezi olarak büyük saygı gören Babil şehri ise Kitabı Mukaddes kitabında günah ve yolsuzlukla ilişkilendirildiğinden günümüz insanınca yanlış tanınmaktadır.

Geriye Kalan

Günümüzde Türkiye, Suriye ve Irak’ın tamamı bölgede akan sulara bağımlı olup, artan bölge nüfusu ve kentleşme, bir zamanlar verimli olan toprağı tüketmiştir. Nehirler üzerine 1950’lerden itibaren pek çok barajın inşası da nehirlerde daha az miktarda su akmasına sebep olmuştur. Sonuç olarak, Fırat Nehri’ni kullanan ulusların, her birinin ihtiyaç duyulan suya erişimini sağlamak için çözümler üzerinde pazarlık yapmak zorunda kaldığı noktaya gelinmiştir. 1991’de Saddam Hüseyin hükümeti, hem Irak bataklıklarını daha da boşaltmak hem de pirinç tarımı yapıp, manda yetiştiren Bataklık Araplarını (Maʻdān halkı) cezalandırmak için bir dizi set ve baraj inşa etmiştir. NASA uydu görüntüleri, 1992 yılına kadar bataklığın yaklaşık yüzde 90’ının kaybolduğunu ve 1000 kilometrekareden fazlasının çöle dönüştüğünü göstermiştir. Bu süreçte 200.000’den fazla Bataklık Arabı, evlerini kaybetmiştir.

2001’de National Geographic News, iklim değişikliği ve Irak’ta 1970’lerden itibaren gerçekleştirilen büyük bir drenaj işleri programı nedeniyle Bereketli Hilal’in bir zamanlar 15.000 – 20.000 km² alan kaplayan verimli bataklıklarının küçülerek 1.500 – 2.000 km²’ye düştüğünü kaydetmiştir. Dicle ve Fırat üzerine kurulan Türk barajları çiftçilerin Irak ve Suriye’deki kurumuş tarlalarını terk etmeye zorlamış, 2009’da tarımını sürdürmek için gereken akışın dörtte birinden az suyla yetinmek zorunda kalan Irak, Türkiye ve Suriye ile acil görüşmeler çağrısında bulunmuştur. Japonya’nın Tsukuba’daki Japonya Meteoroloji Araştırma Enstitüsü’nden Akio Kitoh, “Eski Bereketli Hilal bu yüzyılda ortadan kalkacak” derken sürecin çoktan başladığını vurgulamıştır.

Buna karşın 21. Yüzyılın başlarında Bereketli Hilal’in kuzey kesiminde başka bir tür tarım devrimi yaşanmış, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde 1.7 milyon hektara (4.2 milyon dönüm) yeni sulama sağlayacak GAP projesi adlı büyük bir altyapı gelişmesi nedeniyle yeni tarım arazileri kazanılmıştır. Atatürk Baraj gölünden gelen su sayesinde 2002 sonrasında 450.000 dönüm ekilmiş, Harran ovasında pamuk tarımı yaygınlaşmıştır.

Günümüzde Orta Doğu olarak adlandırılan bölge, Suriye ve Irak’ta petrol, toprak ve din savaşları hala sürdüğü için dünyadaki en yaşam kalitesi en kötü bölgelerden birisidir.

Efsane ve Gerçekler

Verimli Hilal’in yer aldığı coğrafya Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman inançlarında Cennet Bahçesi‘nin dünyevi konumu ile ile de ilişkili olup, bölgenin özellikleri Mukaddes Kitapta ve Kuran‘da anlatılmaktadır. Kimi yazarlar MÖ 1900 veya 1750’de İbrahim veya bir başkasının yerlisi olduğu Ur şehrini terk ederek Mezopotamya tanrılara masallarını ve efsanelerinin Tevrat anlatılarına dönüşeceği vaat edilen topraklar Kenan ülkesine gittiğini iddia etmektedir. Akadca yazılmış destansı şiir Atrahasis ile Tevrat’ın Nuh Tufanı arasındaki paralellikler açık olup benzer şekilde Sümerlerin Adapa Efsanesi ile Tanah ve Eski Ahit’in ilk beş kitabını oluşturan Tevrat’ın ilk bölümü Tekvin’in (Yaratılış Kitabı) İnsanın Düşüşü hikâyesi de önemli benzerlikler paylaşmaktadır. 19. yüzyılın ortalarına dek yeryüzünün en eski kitabı kabul edilmekte içerdiği öykülerin Tanrı’dan esinlenilmiş orijinal parçalar olduğu düşünülüyordu. Bereketli Hilal bölgesindeki arkeolojik kazılar ve Sümer uygarlığının keşfinden sonra, Kitabı Mukaddes’de anlatılanların daha önceki Mezopotamya destanlarından esinlendiği anlaşılmıştır. 19. yüzyılın ortalarında İngiliz ve Fransız arkeologlar Asur ve Babil gibi Mezopotamya şehirlerinin kalıntıları için Bereketli Hilal’i kazmaya başlamışlardır.

Kaynakça

Breasted, James Henry. “Ancient Times, a History of the Early World: An Introduction to the Study of Ancient History and the Career of Early Man.” Hardcover, Sagwan Press, August 22, 2015

Bertman, S. Handbook to Life in Ancient Mesopotamia. Oxford University Press, 2005.

Çıvgın, İzzet. Bereketli Hilal’de Bitki Evcilleştirme Sürecini Etkileyen Faktörler: İklim, Doğal Çevre ve Kültürlerarası Karşılaştırmalar (MÖ 11000-7000). Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C. 8. S. 17 Aralık, 2016 (s. 463-488)

Deckers, Katleen. Holocene Landscapes Through Time In the Fertile Crescent. Turnhout: Brepols, 2011

Fertile Crescent ‘will disappear this century’ https://www.newscientist.com/article/dn17517-fertile-crescent-will-disappear-this-century/ (Fred Pearce, 27 Temmuz 2009)

Güran, Tevfik.  İktisat Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2014

Kajzer, Małgorzata, Łukasz Miszk, and Maciej Wacławik. The Land of Fertility I: South-East Mediterranean Since the Bronze Age to the Muslim Conquest. Newcastle upon Tyne, UK: Cambridge Scholars Publishing, 2016.

Kramer, S. N. History Begins at Sumer. University of Pennsylvania Press, 1988.

Kramer, S. N. The Sumerians: Their History, Culture, and Character. University of Chicago Press, 1971.

Leick, G. The A to Z of Mesopotamia. Scarecrow Press, 2010.

Price, T. Douglas- Bar-Yosef, Ofer. “The Origins of Agriculture: New Data, New Ideas: An Introduction to Supplement 4”, Current Anthropology, Sayı.52, Supplement 4, 2011 (163-174).

Scheffler, Thomas. “‘Fertile Crescent’, ‘Orient’, ‘Middle East’: The Changing Mental Maps of Southwest Asia.” European Review of History: Revue européenne 10.2 (2003): 253-72. Print.d’histoire

Wallis Budge, E. A. Babylonian Life and History (Barnes & Noble Library of Essential Reading). Barnes & Noble, 2005.

Wise Bauer, S. The History of the Ancient World. W. W. Norton & Company, 2007.

Notlar

[1] Yerleşik hayatta doğum sırasında düşük oranı azalıp, sağlıklı doğumların sayısı artarken nüfus daha hızlı artmaktadır. Ayrıca Avcı-toplayıcılar ortalama 40 bireyden oluştukları halde, ilk köylerde 50 ila 100 birey bir arada yaşayabilmiştir. “MÖ. 10000 yılları civarında dünya nüfusu 5-10 milyon dolayında olduğu sanılmakta olup, tüm insaların avcı-toplayı olması halinde yeryüzünün kaynakları ancak 20 milyon insana yetebilecek durumdaydı. Tarım devrimi ile insan nüfusu hızla artarak 1750’de sanayi öncesi dönemde yükselebileceği en üst sınır olarak tahmin olunan 750 milyon dolaylarına ulaşmıştır. (Güran, 2014:8)

[2] Bazı yazarlar Kıbrıs’ı da Bereketli Hilal’e dâhil etmektedir.

[3] Avcı-toplayıcılıktan çiftçiliğe geçiş binlerce yıl sürebilir çünkü yerleşim kurup yiyecek üretmeye başlayan toplumlar, avlanmayı ve yabani bitki toplamayı hemen bırakamamaktadır.

[4] Breasted, 2012:193-194

[5] Price ve Bar-Yosef, 2011: 171

[6] Obeyd Kültürü ya da Ubeyd Kültürü, Güney Mezopotamya’da MÖ 5.900 – 4.300 tarihleri arasında var olmuş bir yerel ve tarihöncesi kültürdür. Güney Mezopotamya’nın en eski yerleşimi olarak Çanak Çömlekli Neolitik Çağ’dan Kalkolitik Çağ’a uzanan ve Uruk Dönemi başlarına kadar sürmüştür.